Konuya girerken oldukça ateşli bir şekilde siyasi tartışmaların döndüğü bir zamanda bu yazıyı yayınlamanın ne kadar doğru olduğunu düşünerek yazdığımı belirtmeliyim. Ancak yazının konusu kesinlikle gündelik siyaset değil, iletişim odaklı. Yine diğer yandan gündemde olan sandıkların durumu vs. de kesinlikle gram anladığım konular değil. Ekrem İmamoğlu Neden Kazandı?
Bu Seçim Dijital Dünya İçin Neden Önemliydi?
Türkiye belki de uzun yıllar siyasal iletişimde ders kitaplarına dahi girebilecek büyük bir seçim sürecini geçti. Belki normal vatandaş için diğer her seçimden farksız olabilir ancak Türkiye’deki siyasal iletişim için gelenekselin ve dijitalin bu denli entegre kullanıldığı, dijitale bu kadar çok bütçe ayrıldığı bir kampanya süreci hiç olmamıştı. Cambridge Analytica sonrası Türkiye’nin gördüğü ilk seçim olması sebebiyle de özellikle yakından takip ettim bütün süreci.
Bugüne dek yakından çalıştığım arkadaşlar pek anlam veremese de bilirler. Özellikle devletle çalışmamaya ve siyasi kampanyalara dahil olmamaya aşırı derecede özen gösteririm. Zira yapanlar bilir, yaptığınız iş tam bir kaos yönetimi olur ve tahsilat süreci bir hayli sıkıntılı geçer. Hiç o yönde bir çabam ya da isteğim olmamasına rağmen bu seçimlerde başımı kaşıyacak vakit kalmayana dek sürece dahil oldum. Birden fazla belediye seçimi sürecinde ya aktif yer aldım ya eğitimler verdim ya da uzaktan danışmanlık verdim. İki ittifakla da görüştüğüm bu süreçte olanı biteni elbette anlatmayacağım fakat neyin doğru, neyin yanlış yapıldığını daha popüler tabirle büyük resmi kendi analiz ettiğim kadarıyla aktarmaya çalışacağım.
Ekrem İmamoğlu’nun Seçim Stratejisi
Aslında korku siyaseti nasıl yapılır için ürettiğim bir hayali vaka çalışması yazısının bir yerlerden tepki alacağını biliyordum ama karşımda Ekrem Bey’i göreceğimi ya da onunla görüştükten bir ay sonra İBB için aday olacağını tahmin etmiyordum. Yine doğruyu söylemek gerekirse iki adayın da adaylık süreçlerini yönetecek ekiplerin bir çok şeyi yanlış yapacağına dair emindim. Tabi adaylık açıklandıktan sonra sıkı bir şekilde bütün kampanyaları takip etmeye başladım. Sonradan öğrendiğim kadarıyla Ekrem Bey ve ekibi oldukça geniş bir uzman kadrosuyla tek tek görüşmüş, herkesin fikirlerini not etmiş. Sanırım onlardan biriymişim.
Kampanyanın ana stratejisi Ekmeleddin kampanyasındaki gibi bütünlükten uzak değil, 24 Haziran sonrası kendimce anlatmaya çalıştığım gibi bütünleştirici bir kampanya stratejisi yürüttü. O yazıdan belki de en önemli cümle şuydu; “insanların bir karar verdikten sonra o karar yanlış da olsa doğru da olsa o kararı kendilerini haklı görmek güdüsüyle savunacaklarıdır.” Bunu stratejinin odağına aldıklarını hissediyorum.
Oyunu Neler Değiştirdi?
Aslında seçim sürecindeki kampanyalar bir satranç oyunu gibi gelir bana hep. Karşılıklı taktikler ileriye sürülür. Ekrem İmamoğlu belediye başkanı olarak seçilse de seçilmese de herkes tarafından kabul edilir bir şey ki, kazanmıştır. Tabi bu seçimin ilginç yanlarından birisi de “kazanmak”. Her parti bir şekilde bir şeyler kazandı aslında. Ancak Ekrem İmamoğlu neden kazandı? sorusuna bir açıklık getirmek gerekiyor.
Türkiye’deki seçim kampanyalarında hep eksikliğini gördüğümüz bir strateji eksikliği var. Karşı tarafın kalbini kazanmaya çalışmak. Bu özellikle oy oranlarının birbirine yakın olduğu ya da geride olunan bölgelerde muhakkak uygulanması gereken bir yöntemken, uygulamaktan çekinenlerin kaybettiğini görüyoruz.
Tayyip Erdoğan Nasıl Başarılı Olmuştu?
1994 seçimlerinde Tayyip Erdoğan’a en yüksek oy sıçraması yaşatan olayların başında Reha Muhtar’la katıldığı program geliyor. Kendisine sorulan soruların diğer hiç bir adaya sorulmamış olması insanlarda ciddi bir tepkiye neden oldu ve bu tepki oylarının etkisini halen yaşıyoruz. Bu seçimlerde ise belki de olayın tam tersini bana hatırlatan Ekrem İmamoğlu ile Turgay Güler‘in programı gündemdeydi. Aynı hissiyat, aynı durum Ak Parti tarafından CHP’ye yaşatıldı. Küskünlerin vazgeçmesine ve sandığa gitmesine sebep oldu. Benzeri programlar elbette oldukça tehlikeli programlar. Çıkmak gerçekten cesaret istiyor, kaldı ki benzer bir program bu seçimlerde hiç görmedim.
Diğer oyunu değiştiren olay ise teşkilatlar arasındaki inanmışlık, düzen, liyakat ve karşı tarafı küçümseme olgusu. Ak Parti’nin ülke genelindeki stratejisi tek adam üzerine kuruluydu. Genel seçimler için doğru bir strateji olabilir ancak yerel seçimlerde vatandaşların belediye başkanlarını ve partileri seçtiği ya göz ardı edildi ya da teşkilatların zayıflığını örtmek için bu yola başvuruldu.
Reklamcılıkta Liyakat
Özellikle liyakat çok fazla insanın şikayetçi olduğu bir konu son günlerde. İstanbul’da çok sayıda ilçe teşkilatı ile görüştüm, konuştum seçim sürecinde. Genel olarak hissettiğim en büyük sorun uzmanlaşamamış, kulaktan dolma bilgilerle tüm iletişim süreçlerinin yönetilmeye çalışılmış olmasıydı. Tüm siyasilere sirayet etmiş olan genel kibir havası zaten normal bir olgu, çalışanlar bilir fakat bu seçimlerde bunu bütün derinliklerine dek hissettiğimi söyleyebilirim.
Tarafların Hataları ve Başarıları Nerede?
Siyasal iletişimde verilmek istenen duygular çeşitli kurgular ve reklamlar yoluyla aktarılır. Bununla birlikte bu mesajlar genellikle üçe ayrılır. Küskünlere, karşıtlara ve taraftarlara ayrı ayrı mesajlar iletilir. Ak Parti’nin en büyük hatası küskünlere ve karşıtlara yönelik mesajlarını çeşitlendirememesi ve genellikle de yanlış mesajlar iletmesi oldu. Strateji bir kampanyanın bel kemiğidir. Anayasasıdır. Stratejinin dışında kalan her türlü günlük hamleler ana mesaja zarar verir.
İlçeler düzeyinde adı strateji olan bazı yazınlar bulunmakla birlikte bunlara çoğunlukla uyulmadığını gördüm. Diğer yandan yine ilçe teşkilatlarının topluma yönelik herhangi bir araştırmasının olmadığını, seslenmek istedikleri kitleyi iyi tanımadıklarına bizzat şahit oldum. Bu eksikliği kapatmak için karşıt strateji geliştirildi ancak karşıtlık stratejisi genellikle pazarda ikinci olanların uyguladığı bir stratejidir. Birinci uyguladığında ters teper.
Ekrem İmamoğlu’nu Anlatan Binlerce Video
Oyunu değiştiren bir diğer olgu ise reklamlardı. Reklamların çokluğu, görünürlüğün yüksek olması bu tür büyük siyasal kampanyalarda bazen dezavantaja dahi dönüşebiliyor. Bu noktada elde veri olmadan bir şeyler söylemek çok zor ancak Ekrem Bey’in ekibinden tanıdığım Elapro‘nun gerek kendileri gerekse de teşkilat ekibinin binlerce farklı video hazırladığını biliyorum.
Ancak iş yalnızca video hazırlamak değil. Nicelik yanılsamasına kapılıp giden çok fazla oluyor. İçerikte ne olduğu, ne anlatıldığı da çok önemli. İmamoğlu’nun yayınladığı videolar genellikle iki farklı kanal üzerinden çıktı. Bu kanallardan çıkan videolardaki temel fark birinde başkan doğrudan sesleniyor, diğerinde ise karşıt strateji daha ağır basıyordu. Ancak karşıtlık stratejisi görünürde ikinci parti olan CHP için önerdiğim bir yol da olsa bunun oldukça ince bir çizgisi var. Özellikle karşı cenahtaki kişilerde safları sıklaştırma eğilimine gidilmesi yapılabilecek en büyük hata olurdu. Bir iki kez de bu hataya düştüklerini farkettim.
Örnekle açıklayayım.
Ahmet ve Mehmet Ayşe’den hoşlanıyor. Ayşe ise Mehmet’ten. Ahmet Mehmet’le dalga geçerek Ayşe’nin neyini kazanır? Nefretini.Halbuki Ahmet yerine Ayşe’nin arkadaşları Fatma ile Sevil yapsa bunu, Ayşe Mehmet’ten soğur. https://t.co/cZlyFzcADE
— Haydar Özkömürcü (@Hozkomurcu) 13 Mart 2019
Seçim Kampanyasında Pubg ve Kanka
Diğer yandan Binali Bey için hem tabanda hem de halkın genelinde şuana dek olumsuz çok az şey duydum. Genel intiba “ponçik, yanaklarını sıkarım onun”dan öteye gitmedi. Binali Yıldırım Ak Parti’nin sevecen yüzü oldu daima. Bu seçim sürecinde de bunu bozmadı, gerek çok ses getiren rap reklamı, gerek Youtube kanalı büyük sempati topladı. Ancak işte tekrar strateji noktasına geliyoruz. Muhteşem paslar atıyor olmak önemli değil, golü atabilmek önemli. Youtube kanalı süreklilik göstermedi. Rap reklamı tek seferlik tatliş bir iş boyutunda kaldı, tıpkı Kılıçdaroğlu’nun geçen seçimdeki animasyonu gibi.
Yalnız hakkını yememek lazım, PUBG kurgusunu ilk seçimler konuşulmaya başlandığından beri nereden baksanız 10 adaya söyledim. PUBG oynayın, bunu Twitch’ten yayınlayın, ilk olursunuz, gençlere doğrudan mesaj verirsiniz diye ama malumunuz kimse yapmadı. “Ya biz çoluk çocuk muyuz, bizim bir ağırlığımız var” sözünü duymaktan ben bıktım. Tüm siyasilerin özellikle şunu anlaması gerekiyor; özellikle dijital iletişim daha çok cesaret gerektiren, kendinden daha çok konuşturacak işlerle anılıyor. Herkesin yaptığı şeyi yaparak belki gelenekselde bağlantılar sayesinde tam sayfa çıkabilirsiniz ancak dijitalde kimse umursamaz.
Seçim Kampanyalarında Yeni Devir
Kapı kapı dolaşma devri özellikle de seçimlerde işin kaderini artık belirlemeye başlayan Y ve Z kuşaklarını hiç etkilemiyor. Başkan adayının esnaf ziyaretleri, çocuklarla samimi samimi pozları onlara yapmacık geliyor. Onları daha fazla dijitalde görmek istiyorlar çünkü bu neslin hayatı sokaklarda değil, ekran başında. Ziyaretleri içine duyguları da katarak muhakkak dijitale taşımalılar. Sadece gezmekle olmuyor. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz, gerçek bu.
Son söz olarak da şunu belirtmek isterim. Dışarıdan bir göz olarak, her iki ittifakında sabahlara dek çalışan gönüllü/maaşlı ekipleri dünya standartlarında işler çıkarttılar. Umarım her iki ittifakta da bu çalışmalar ödüllendirilir, yan gelip yatan ancak her şeyi ben yaptım diyenler de ayıklanır. Belki bu sandıklardan çıkarılması en önemli olan sonuç da budur. Çalışmayanın taltif edildiği dönemin sona ermesi, çalışanın daha büyük gayretle çalışması olmalıdır.
Kimin yönettiğinden, nasıl yöneteceğinden çok, herkesin ortak temennisi olduğunu düşündüğüm bir temenni ile bitirmek istiyorum. Umarım İstanbul’u çok güzel günler bekliyordur.
Çok doğru bir tespit… hayırlısı olsun. Umarım hizmet ettirirler…
Saygılar.