Uyanın millet!
Hayır, millet Mars’a gidiyor, hoplayan, zıplayan robotlar yapıyor, biz neleri tartışıyoruz falan diye girmeyeceğim konuya. Konu çok daha temel. Çok daha basit, çok daha derinlerdeki bir alışkanlığımızla ilgili.
Size bir arkadaşımdan bahsedeceğim. Kendisi Bilgisayar Mühendisi. Ailemin deyim yerindeyse kafama vura vura kazan dediği bölümü kazanmış, bitirmiş. Sadece benim ailemin değil, Türkiye’de son 30 yılda üniversiteye girme aşamasına gelen her gencin başına geldiği gibi, “tıp, mühendislik ya da hukuk bölümlerinden birini kazan, sonrasında zaten eşek girse okulu bitirir” anlayışı ile hepimiz karşılaştık. “Kolunda bir altın bilezik olsun” anlayışı. Aslında bu cümlenin altında tıpkı “devlete bir kere kapağı attın mı kafan rahat eder” anlayışı var.
Uyanın! Özellikle gençler, uyanın! Dünya değişiyor, hatta değişti. Artık “garanti” meslek yok. Birçok ülkede olduğu gibi bizde de artık bir kişi hayatı boyunca 5’ten fazla meslek yapar hale geliyor. Bu yaşam döngüsünde “robotlar gelince işsiz mi kalcağğz yhaa” yakınmalarını bir kenara bırakıp, sevdiğiniz ve gerçekten öğrenmek istediğiniz işlere doğru yönelmeniz gerekiyor.
Arkadaşıma döneyim. Türkiye’de benden önce blog açan insanlara büyük saygı duyduğumu daha önce de birkaç yerde belirtmiştim. Arkadaşım sanıyorum ki bayağı bir “ilk”. Sen git mühendis ol, sonra da çıkıp blog yazmakla uğraş. Daha sonra o blogun üzerine bir iş kur. Bu işten para kazan, hayatını onunla idame ettir. Ailene ne iş yaptığını anlatama. Gerçekten cesaret isteyen bir iş.
Son birkaç aydır verdiğim derslerde çok ilginç şeylere şahit oluyorum. İnsanlara artık birilerinin gerçeği söylemesi gerekiyor. Özellikle üniversite öğrencileri, sözüm size. Staj arıyorsunuz, güzel. Ancak kurduğunuz şu cümle var ya; “sizin şirketinizde staj yapabilir miyim? Stajyer alıyor musunuz?” bitiriyor sizi. Neden? “Benim şirketin ne iş yaptığını falan geçtim de, adını biliyor musun?” “Hayır.” “Bu yaz ne yapmayı planlıyorsun?” “Memlekete gideceğim.” Şimdi işverenin şunu düşünmesi normal değil mi? Ben stajyeri alacağım, daha girmek istediği şirketin adını bile bilmeyen biri şirketimde staja başlayacak. Yaza kadar işi öğreteceğim, yazın memleketine gidecek. İyi de neden böyle bir şeyi yapsın işveren?
Dijital pazarlama eğitimlerinde çok sık blue screen verir oldum.
- İngilizce öğrenmemiz gerçekten şart mı?
-
Tasarımdan da mı anlamamız gerekiyor?
-
Ama bu kod, ben kod bilmem ki!
-
Ay yok, ben blog okuyamıyorum, sıkılıyorum.
Oldu paşam. Bu insanların sayısı her geçen gün artıyor. Kendilerinin ister yeni mezun, ister 10 sene önce üniversiteyi bitirmiş olmaları sebebiyle o işe girmeye haklarını olduğunu düşünüyorlar. Siz şimdi aşağıdaki videoda yer alan insanların özellikle seçildiğini falan düşünüyorsunuz. Hayır, hiç de değil.
Videodaki soruları cevaplayanlar arasında Tarih bölümü mezunu biri bile çıksa şaşırmazdım. Bahsettiğim konunun ne gençlikle, ne şimdiki zamanla, ne eğitim sistemiyle alakası var. Bu bizim kodlarımıza işlenmiş bir toplumsal cehaleti kabullenme, hak görme durumu. Yoksa bilmedikleri soru için böylesine kahkaha atmazdı videodakiler.
“Başarı”nın tanımı bizde belki de çok yanlış yapılıyor. Başarılı insan olmak için falanca üniversiteyi bitirmen, falanca fenomen gibi zengin bir eş bulup paraya para dememen, falanca yerde müdür olman ya da garantili işinin olması birer başarı mıdır? Dünyayı bu başarı kriterlerine sahip insanlar değiştirebilirler mi? Türkiye’yi değiştirebilirler mi? Kendilerini değiştirebilirler mi? Bahsettiğim bu kitle ilk yıkıcı teknoloji dalgasıyla işsiz kalacak yeni luddistler olacaklar. Üç beş yıl sonra da dünyadaki işsizler kulübüne üye olacaklar.
Tekrar arkadaşıma dönmeliyim bu noktada. Hani insan sevdiği işi yapmalı dedim ya. O sevdiği işi yapmış. Peki ya neyi sevdiğini bilmeyen, hiç bir hedefi olmayan milyonlar ne yapacak? Başarı ortada bir hedef yokken tanımlanabilir mi? Kariyer gelişimi danışmanlarının ilk sözü “bir hedefiniz olsun” olur. O hedef falanca bölümü kazanmak olabilir mi gerçekten? Yoksa hedef kendini sürekli geliştiren insan mı olmalı?
Hayatında tek bir STK’ya üye olmamış, okuduğu kitaplarda Metin Hara seviyesinin üstüne çıkamamış insan Atom Mühendisi diplomasıyla gezince başarılı bir insan mı olmuş oluyor? Haydi kütüphaneye gitmeyi geçtim, artık internet var, bilgi edinmek kolay. İnternette geçirdiği vakti analiz ettiğinizde günlük 6 saatini Instagram’da geçiren birisi kendini ne derecede geliştirebilmiş olabilir? Tabi bu noktada bir parantez açmam gerekiyor. Sosyal medya ya da internetin genelinde elde edebileceğiniz gerçekten “değerli” bilgilerin sizin kütüphanenizde olabilme şansı gerçekten yok. İlber Ortaylı’nın kütüphanesinde bile ulaşamayacağınız tonla bilgi internette var, tabi arayıp bulmak isteyene. Yine konuyu tarihe getireyim, Tarih bölümünü bitiren arkadaşlar varsa yorumlarda deneyimlerini paylaşsın lütfen. Youtube’daki King and Generals kanalında anlatılanları çıkıp da anlatabilecek kaç tane tarih mezunu var ülkede?
Merak ettiğiniz kısma geliyorum. Bütün bu anlattıklarımın benim arkadaşla ne ilgisi var? Niye konunun arasına girip girip duruyor? Ben “başarı”nın kendini geliştirmekle, azimle, sürekli daha iyisini yapmaya çalışmakla yakından ilgisi olduğunu düşünüyorum. İstanbul Aydın Üniversitesi’ndeki dersinde beni konuk olarak aldığında, o gün yayına alacağı projesini anlattı. Öyle robotik teknoloji, yapay zeka falan değil. Tam olarak yapması gereken şey. Zira bizler Mars’ta koloni neden kuramıyoruz falan diye birbirimizi eleştirdiğimizde çok büyük bir detayı unutuyoruz. Biz kendi işimizi ne kadar iyi yapıyoruz ki?
“Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.” M.K.Atatürk
Kendini kendi alanında ve diğer yan dallarda geliştirmeyen kişiler için bir gelecek göremiyorum. Uzmanı olduğunuz disiplinle yetinmeyip, disiplinlerarası uzmanlaşma vakti geldi diye iddialı bir cümle kuracağım, bir gülme alıyor beni. Ancak yine de üstteki videoyu görmezden gelip umutla tekrar söylüyorum.
Dijital pazarlama bilmeyen markacı olur, marka danışmanı olamaz. Yeni çağ disiplinde uzmanlaşmayı değil, disiplinlerarası uzmanlaşmayı getirdi. Alışmalıyız. Uyum sağlamalıyız.
— Haydar Özkömürcü (@Hozkomurcu) 12 Aralık 2018
Bence artık Türkiye’den daha fazla yurtdışına açılan girişimin çıkma vakti geldi de geçiyor. Bahsettiğim arkadaşım Hasan Yaşar. İşini daha iyi yapmak için uğraşıyor, hedefler koyuyor, daha fazlasını başarmak için çalışıyor. Şimdi de yurtdışına açılıyor. İndir gibi daha çok girişime ihtiyacımız var, açılanları yanlışlarıyla, doğrularıyla daha çok desteklemeye ihtiyacımız var. Belki yurtdışı serüveninin daha başında ama önemli olan da şu değil mi; “Her gün oturup denemek dışında hiçbir şey önemli değildir.” Steven Pressfield. Ellerine sağlık Hasan Yaşar. Download – indir.com – Free download apps and programs
Hislerime tercüman olmuşsunuz. Ayrıca “Kings and Generals” kanalını da sayenizde öğrenmiş oldum. Elinize sağlık…
Merhaba,
Yurt dışı projemiz bizimde var. Üretiyor çabalıyoruz ama bir noktaya kadar gelebildik. Bizde desteklerinizi bekleriz: https://www.domainnameapi.com
Desteğin ve güzel sözlerin için teşekkür ederim.
Haydar Hocam Metin Hara’ya mı salladınız yoksa popüler kültürün ötesine götüremiyor gençlik kendisini anlamında mı 😉
Ellerinize sağlık yazınız için. Kurtulmamız gereken en büyük hastalıklar açgözlülük ve tembellik diye düşünüyorum.
Kişi özelinde değil, popüler kitaplardı asıl hedef.
Hocam yazdıklarınızda haklısınız ama ben lise 2 öğrencisiyim popüler kültür dışı kitaplar okuyorum kendimi geliştirmeye çalışıyorum ama yine de herşeyin düzeleceğine karşı hiç mi hiç inancım yok . Bu arada blog da yazıyorum …
Emeğine sağlık, güzel makale olmuş ve çok güzel noktalara değinmişsin. Şu video gerçekten yeni neslin durumunu gözler önüne seriyor. Düşüüyorum da neler yapılabilir bu konu hakkında? 2 çocuğum var çok şükür Rabbime, elimden geldiğince telefondan uzak tutmaya çalışıyorum. Ama arkadaşları kuzenlerini görünce o da istiyor tablet 4,5 yaşında şimdilik erteliyoruz, ama ilerde mecbur alacağız.
Her aile şu anı değil de geleceği düşünse gelecekteki evlatlarımızın durumunu düşünse belki daha iyi bir nesil yetiştirmek için daha fazla çalışırız. Daha iyi örnek oluruz…
Tespitler ve hedefler mükemmel. Her iş ve iş modeli için kullanılabilecek şekilde yazmışsınız teşekkür ederiz.
İş blog yazmaya gelince akan sular duruyor.
3 yıla yaklaşan deneyimlerim, okuduklarım araştırdıklarım neticesinde blog yazmak;
Bir iş ve üretim üzerine bir alanda çalışılıyorsa işi geliştirmek için mutlaka blog yazılmalı,
Özgün yazılar yazılmalı,
Bu konuda nasıl özgün yazı yazılır hakkında bir yazı okumuştum. Oradan aktarayım.
Özetle herkesin yaşadığı hayatı yaşamıyor, hayatı televizyondan öğrenmiyor, çok okuyor, yeni yayınları takip edip, erken yatıp erken kalkıyorsanız, olayları farklı değerlendirebiliyorsanız, özgün içerik üretebilirsiniz.
Konular değerlendirilirken bir yandan da yeni bilgiler üretilebilir, bu bilgi bir başka yerde olsa bile özgün içerik değeri taşır.
Üretilen içerik daha çok siteye reklam almak vs. için değilde daha çok içeriğin canlı satılabilmesi üzerine kurulu olması gerekir.
Yoksa reklam için içerik üreten günün sonunda zararla kapatma ihtimali çok yüksektir.
Kazanan var fakat kazandığından çok daha fazlasını harcayan ve bu işi hobi olarak yapanlardır.
Üretim ve inovasyon işinde çalışan bütün şirketlerin tek eksikleri web sitelerinin olması fakat içerik üretmemeleridir.
Site açılışında bir iki metin eklenmiş o kadar daha fazlası yok. Site o tarihten sonra içerik eklenmemiş veya bir günce olarak değerlendirilmiyor.
Duyurular, güncel haberler, deneyimler hiçbirşey eklenmiyor.
Yazmak üretimin bir parçası,
Yeni fikirlerin zemini olduğunun kimse farkında değil.
Olayları ticari açıdan değerlendirenler, bugün malı, hizmeti satarım yarın duruma göre bakarız.
Web site içerik üretme işi, geleceğe önemli bir yatırım.
Şirketlerde pazarlama, muhasebe, vd. bölümlerin olması yanında hiç web şeklinde bir bölüm yoktur.
Bu hizmetler daha çok dışarıdan alınmakta.
İçeriden gören bir gözün yazılabilecek içerik üretmesi çok önemlidir diyebilirim.
Şirketin ciddiyetini ve işine saygısının internete gösterilmesidir.
Konu işten açılmışken iş hayatının en büyük sorunu herkesin kaldıraç kullanmaya hevesli olması,
konu hakkında yazmayacağım fakat herkesin kaldıraç kullanmak istemesi büyük sorun…
Bilinçsiz kullanılan levye zarar verebilir.
Kaldıraç kullanandan vergi alınsın.
Teşekkürler.