Sosyal medya kanallarına devlet ne kadar müdahil olmalı? Haftalardır gittikçe ateşlenen şekilde dünyanın tartıştığı konu bu. Konunun ve yaklaşımın net anlaşılabilmesi için dünyada olup bitenleri kısaca özetlemem gerekiyor.
ABD’de 2016 seçimlerinde Rusya kaynaklı dezenformasyon çalışmalarının yapıldığı ve Trump’ın bu destek sayesinde seçildiği uzun süre tartışıldı. Özellikle gördük ki Facebook’ta patlak veren ve sosyal ağlarda gerek AB’deki GDPR, gerek bizdeki KVKK gibi konuların daha ciddiye alınmasını sağlayan Cambridge Analytica kriziyle sosyal ağlar sınıfta kalmıştı. ABD’de bile özgür seçimlere ve özgür bilgi alma hakkına müdahale edilme aracı olarak kullanıldılar. Bunun üzerine ABD çeşitli regülasyonlar üzerine çalışmaya başladı. Tüm gidişatı Ussal harikulade derleyip yorumlamış.
İki farklı terimin anlamlarıyla başlamamız gerekiyor;
Regülasyon: Devletin hukuksal düzenlemeler ile piyasaya ya da pazara müdahale etmesi.
Sansür: Devletin ya da kontrol gruplarının çeşitli yöntemlerle toplumu etkileyen kişilere yönelik ifade özgürlüğünü bastırmasıdır.
Biz bazen terimleri karıştırıyoruz. O nedenle baştan söylemeliyim ki sansürü tasvip ya da tavsiye etmiyorum.
Veri krizleri patladıkça bu süreçten kârlı çıkan kim oldu biliyor musunuz? Facebook, Google ve Amazon. Bu üç büyük şirket her türlü veri uyumu süreci sonucu yerini sağlamlaştırdı, kârlılığını artırdı. Bu süreç içerisinde de Türkiye gibi (onların gözünde) 3.dünya ülkelerinin hiçbirini ciddiye almadılar. Kimi zaman kendilerini Türkiye ile denk, kimi zaman üstünde gördüler. Vergi vermekten kaçındılar, hukuki sorumluluktan kaçındılar. Bu üçlüyü bir süreliğine cepte tutalım ve sosyal medyaya geri dönelim.
Medya, halkın bilgi özgürlüğü için en hayati kurumdu. Ancak 2020 dünyasında televizyon ve gazetelerin hükmü ortadan kalkmak üzere. Her ne kadar medya sektöründen gelenler bu dediğime halen şiddetle karşı çıkıyor olsa da TV ve basılı gazete yayınları artık insanlar üzerinde bir etki bırakamıyor. Burada görüntülenme sayıları falan önemli değil, gerçekte ölçülmesi gereken şey etki bırakma oranı. Artık dünyada kime oy vereceğinizi, neyi sevip neyi sevmeyeceğinizi TV’lerden değil, sosyal medyadan öğreniyorsunuz.
TV ve gazeteleri denetleyen bir kurumumuz var, RTÜK. Çoğu zaman sansür kelimesiyle bağdaştırılsa da doğru bir amaç uğruna kurulmuş bir kurum. Birilerinin çocuklarımızı zehirleyen yayınlara, toplumu yanlış yönlendirenlere karşı yaptırım gücü olmalı. Ancak bu “birileri” bizim olmalı.
Olayın siyasi gidişatını bir kenara bırakalım. Bugün sosyal ağlar üzerinden nefret suçu işleyebiliyoruz, ırkçılık yapabiliyoruz, linçler gerçekleştirebiliyoruz. Biri linç sebebiyle bir zarar maruz kaldığında da sıfır sorumluluk hissiyle hayatımızı sürdürebiliyoruz. Kararlarımızı yönlendirmeye çalışan güç odakları da dünya genelinde bir şeylere bizi ikna etmek için her türlü manipülatif yöntemi kullanabiliyor. Kişisel verimiz üzerinden neler yapılabileceğine dair Palantir‘i anlatmıştım. Yine algı yönetimi çalışmalarıyla kurumların ve şahısların nasıl itibarsızlaştırıldığını yazmıştım. Konulara tekrar tekrar girmeye niyetim yok. Ancak şunu söylemeliyim; şuan yeterli maddi gücü olan birisi istediği insana istediğini inandırabilecek güce sahip durumda.
Twitter bugün binlerce hesabı kapattığını açıkladı. Bu hesaplar medyada yer bulduğu gibi bir siyasi topluluğa ait değil.
Hesapları tek tek inceledim. İçlerinde 4 büyük partinin de sempatizanı olduğunu belirten, 4 büyük futbol takımını tutan, kadın sağlığı vb. meslek gruplarına yönelik içerik üreten binlerce hesap var. Swingerlar, bitcoin dolandırıcıları, EYT hesapları, Gıda mühendisi alım hesapları, bahisçiler… Twitter’ın dehlizlerinde ne tip saçma sapan hesap varsa kapamışlar. Halen daha binlerce hesap var.
Twitter bu hesapların tamamının adını, takipçilerini yayınladı. Twitter’ın açıklaması üzerinden siz de inceleyebilirsiniz. Ancak asıl problem şurada. İncelediğim hesapların hiç birisi teröristlere yönelik ya da ırkçı söylemleri olan hesaplar da değil. Sevgili Twitter zahmet edip bir tane PKK, bir tane FETÖ hesabı kapatmamış. Aslında bu çok daha büyük bir sorunun öncüsü. Binlerce saçma sapan hesabın yanında özellikle bazı söylemler hedeflenmiş.
Bugün Twitter’ın yapmış olduğu açıklama siyasi bir açıklama. Özellikle paylaştıkları Excel dosyasını inceleyen herkes farkedecektir. Uluslararası siyasette bu denli etkin olabilen kuruluşlara karşı tamamen savunmasız olmak bana doğru gelmiyor. İlgili raporları okuduğunuzda zaten açık şekilde dile getiriliyor. Türkiye’nin Suriye’de gerçekleştirdiği operasyona destek tweetleri atan hesaplar kapatılmış.
Twitter diyor ki, kendi ülkenin askeri operasyonuna destek toplamak için tweet atamazsın. Ancak savaştığın ülkeler dilediğini yapabilir. Aslında bugünün konusu Twitter. Diğer ağlarda da durum farklı değil.
Haber Alma Özgürlüğümüz Şirketlerin Eline Geçmek Üzere
Haber alma özgürlüğümüz, iletişim özgürlüğümüz ABD’li bir şirketin/şirketlerin kontrolü altına girdiğinde, kullanıcılarına çok da demokratik haklar tanıyacaklarını sanmıyorum. Facebook’un yaptığı ünlü bir deneyi vardı. Bir kasabada insanların mutluluk oranlarını, gösterdikleri içeriklerle değiştirebildiklerini keşfetmişlerdi. Şuan insanımız tamamen ABD şirketlerinin inisiyatifi altında bilgi ve haber ediniyor. Bu şuna benziyor. TRT döneminde TRT yerine BBC’nin gelip, istediği haber verip vermemesine ve bulunduğu ülkenin hukukuna bağlı olmamasına. Bu kabul edilemez bir durum. Durumun vahametinin hem toplum hem de devlet nezdinde bir an önce anlaşılması gerekiyor.
Devletin Sosyal Medyayı Regüle Etmesi Şart
Devletin sosyal medya iletişimini bir düzene sokması, hem yabancı şirketlerin kontrol alanını kısıtlaması, hem veri güvenliğini artırması hem de sahte hesapların önüne geçmesi gerekiyor. İçinde bulunduğumuz dönemde değil 7bin, 70bin hesap kapatılsa dahi sahte hesaplar bitmiş olmayacak. Hem yerlerine kolayca yenileri açılabiliyor hem de varolanlara karşı biz bir şey yapamıyoruz. Ancak mahkeme kararı ile ilgili sayfa Türkiye’den erişime kapatılıyor. Bu kesinlikle yeterli değil, bu devekuşunun kafasını kuma gömmesinden farksız. Dünya çapında terör odakları Türkiye hakkında dezenformasyon yapabilirken tek kelime edemiyoruz, en ufak bir yaptırım gücümüz yok. Üstüne üstlük bu hesaplar ülkemiz üzerinde dezenformasyon yaparken de aylar süren süreçler sonunda kısmi bir engelleme yapabiliyoruz. Bu yöntemin süreklilik arz etmesi mümkün değil.
Sosyal Medyada Denetleyici Yeni Bir Kurum Kurulmalı
Sosyal ağlardaki iletişimi denetleyen BTK çok daha teknik ve savunmacı bir kurum. RTÜK ise dijital çağın gerisinde kalmış bir kurum. Uluslararası şirketlerle ve bu şirketleri denetleyen diğer otoritelerle doğrudan iletişime geçebilecek, sosyal ağlardaki hem bireye hem de topluma zarar verebilecek söylemlere karşı etkin önlemler alabilecek ve denetleyebilecek bir kurum olmalı. Hem sektör temsilcilerini hem hukukçuları barındırmalı. Hem TBMM’den hem de bakanlıklardan atamalarla ortak bir kurul kurulup, hızlı aksiyon alınabilecek bir yapı oturtulmalı.
Erişim engelleme ya da sosyal ağları kapatma, Türkiye’nin kendi sosyal ağı olsun gibi söylemler gerçekçi değil ve çözüm odaklı değil. Bu problemlerin hukuki bir düzlemde, muhattapları ile görüşülerek hızlıca çözüme kavuşturulması gerekiyor.
İletişim bir ülkenin bağımsızlığını koruyabilmesi için en az ordusu kadar büyük önem taşır.
İletişim imkanlarımız başka ülkelerin ya da uluslararası şirketlerin elinde olmamalı.
Devletler ve sosyal medyanın kullanıldığı şirketler ortak uzlaşı içinde bir kullanım çerçevesi sunmalı.
Devletler hassasiyetlerini belirtmeli ve bu çerçevede yapılan yayınlara izin verilmemesini istemeli şirketlerde bunu uygulamalıdır.
Sosyal medyalı veya medyasız herkes insanî bir yaşam ister. İnsanî yaşam olmadıktan sonra internet olsa ne olur olmasa ne olur.
Yaşam hakkı tanıma, tanımama gibi evrensel kurallar çerçevesinde uzlaşılmalıdır.
Bir bakıma insanlar interneti sosyalleşme ve rahatlama aracı olarak kullanıyor. Kullanımları birşeyleri etkiliyorsa bu ne kullanıcının
ne de şirketlerin suçudur. Etkilemesini engellemek devletin görevidir.
Yeni yeni suçlar ortaya çıkıyor. Genç bir kız bir arkadaş ediniyor. Arkadaşı fotoğraflarını çekiyor. Ardından tartışıyorlar ve çocuk kızın
resimlerini internete atıyor. İşin enteresan tarafı kız babaları interneti altına üstüne getiriyor benim kızımın fotoğrafı internete düşmüş mü diye.
Kızına soramıyor. Kızı evlendirene kadar bu krizi yaşıyor. Kızın babası döverek veya kasıtlı olarak öldürüyor.
51 yaşında adam cinayet ile yargılanıyor. Bu olayda adam tek suçlu mudur?
Bu olay büyük şehirlerde binlerce kez oldu. Kendini öldüren kızlar, intihar eden kızlar vs.
Bu suç nasıl değerledirilmelidir?
Gibi konuları engellemek ve açıklık getirmek devletin görevidir.
Teşekkürler.
aydınlarıcı bir yazı teşekkürler